Günümüzde firmaların ve ülkelerin değeri maddi varlıklarıyla değil, sahip oldukları bilgi ve teknolojinin değeriyle ölçülmektedir. Ekonomik gücü belirleyen temel faktör bilgidir. Bilgi toplumuna geçilmesiyle beraber üretimde gayri maddi varlıklar, maddi varlıkların önüne geçmeye başlamıştır. Sürdürülebilir bir ekonomik büyüme sağlanabilmesi için güçlü bir know-how altyapısına ihtiyaç duyulmaktadır. Firmalar, bu ihtiyaçlarını karşılayabilmek için AR-GE çalışmalarına önem vermekteyken ülkeler de bu çalışmaların yurt içinde kalmasını sağlamak ve yurt dışından yatırımcı çekebilmek için çeşitli politikalar uygulamaktadırlar.
AR-GE çalışmalarından beklenen en önemli çıktı, ekonomik değere sahip buluşların ortaya çıkarılmasıdır. AR-GE çalışmaları yüksek maliyetli yatırımlar olup çıktı alınması uzun süreçlere tabiidir. Sonuç garantisi olmayan bu çalışmaların teşvik edilmesi ve desteklenmesi, ülkeler açısından son derece önemlidir. Bu sayede ülkeler yeni yatırımcıları çekebilecekleri gibi mevcut girişimcilerin AR-GE çalışmalarını artırabilecek, sanat ve teknoloji alanında yeni gelişmelerin önü açabileceklerdir.
Ülkeler, AR-GE faaliyetlerinin desteklenmesi amacıyla fikri mülkiyet haklarından elde edilen gelirlere yönelik vergi avantajları getirebilmektedirler. Bu kapsamda, söz konusu faaliyetlerden elde edilen gelirler verginin tamamen dışında bırakılabileceği gibi bu gelirlere indirimli vergi oranları uygulanabilir veya yapılacak harcamaların vergi matrahından indirilmesi sağlanabilir.[1] Yine bu kapsamda vergi kredisi, hızlandırılmış amortisman veya patent box sistemi uygulamaları kabul edebilmektedir.[2]
Patent box sistemi, patent ve benzeri sınai mülkiyet haklarından elde edilen gelirlere indirimli kurumlar vergisi uygulanması veya bu gelirlerin belli bir yüzdesinin kurumlar vergisinden istisna tutulması şeklinde tanımlanabilir.[3] Bu teşvik sistemi sayesinde, ülke ekonomilerinin AR-GE temelli büyümesi hedeflenmektedir. Vergi yükünün azaltılmasıyla girişimcilerin katlanmak zorunda kalacakları ekonomik maliyetler de azaltılmaktadır. Bunun yanı sıra ülkeler; istihdam alanları oluşturabilmekte, yeni yatırımcılar çekebilmekte ve uluslararası düzeyde daha rekabetçi bir konuma geçebilmektedirler. Bu noktada söz konusu sistemin önemli bir vergi politikası aracı olduğu görülmektedir.[4]
Patent box sistemi ilk kez, OECD ülkelerinden İrlanda’da uygulanmaya başlanmıştır. İrlanda, 2010 yılına kadar sınai mülkiyet haklarından elde edilen gelirleri kurumlar vergisinden tamamen istisna tutmuş; bu uygulama sayesinde vergi cenneti olarak adlandırılmaya başlamıştır.[1] Bu uygulama, önemli birçok şirketin faaliyetlerini İrlanda üzerinden sürdürmelerini sağlamıştır.
Kapsamları ve oranları farklı olmakla beraber, OECD ülkelerinde ve 14 Avrupa Birliği ülkesinde patent box sistemi uygulanmaktadır.[2] Bu sistemin ekonomiye faydaları kabul edilmekle beraber, farklı vergi oranlarının uygulanması nedeniyle uluslararası alanda rekabet ortamın bozulmasının, sistemin kötüye kullanılmasının ve vergi kayıplarının önlenmesinin sağlanabilmesi adına OECD ve G20 ülkeleri arasında “Modifiye Nexus Yaklaşımı” olarak bilinen anlaşma onaylanmıştır.[3] Buna göre ülkeler, fikri mülkiyet rejimlerini ve bu kapsamda vergi uygulamalarını en geç 31 Haziran 2021 tarihine kadar birbirleriyle ve bu yaklaşımla uyumlu hale getireceklerdir. Bu tarihten sonra vergi mükelleflerine eski sistemden kaynaklanan menfaatler verilmeyecektir. Bir erteleme ya da değişiklik yapılmazsa yakın bir tarihte ülkelerin benimsedikleri patent box sistemlerinin değişeceği ön görülmektedir.
Patent box sistemi, Türkiye’de ilk kez 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nda 2014 yılında yapılan değişiklikle getirilmiştir. Kanun’un “Sınai Mülkiyet Haklarında İstisna” başlıklı 5/B maddesine göre Türkiye’de gerçekleştirilen araştırma, geliştirme ve yenilik faaliyetleri ile yazılım faaliyetleri neticesinde ortaya çıkan buluşlardan elde edilen gelirlere düşük oranlı kurumlar vergisi uygulanacaktır. Bu kapsamda, ödenmesi gereken kurumlar vergisinin %50’sinin vergiden istisna tutulduğu görülmektedir. Kurumlar vergisi oranı Kanun’un 32’nci maddesine göre %20 olup 2020 yılında bu oran %22 olarak uygulanmıştır. (Geçici m. 10) 2/4/2021 tarihinde meclise sunulan yasa değişikliği önerisinde ise 2021 yılı için bu oran %25 olarak öngörülmektedir.[4] Yasa değişikliğinin kabul edilmesi durumunda sınai mülkiyet haklarında bu oran %12,5 olarak uygulanacaktır.
Teşvikten yararlanılabilmesi için incelemeli patent veya faydalı model belgesinin alınmış olması şartının getirildiği görülmektedir. Ayrıca istisna patent veya faydalı model başvurusundan itibaren değil, bu belgenin alındığı tarihten itibaren başlamaktadır. Bu düzenlemelerin istisnanın kapsamını son derece sınırlandırdığı ve beklenen faydayı ortadan kaldırdığı söylenebilir. Zira patent ve faydalı model belgesi alınması detaylı bir inceleme ve uzun bir prosedürü içermektedir. Oysa ekonomik hayat, çoğunlukla hemen yatırım yapmayı ve aksiyon almayı gerektirmektedir. Bu süreçlerin beklenmesi hem ülkenin hem de girişimcinin bundan faydalanmasını geciktirmekte, hatta sonraki bir zamanda yatırım yapılması o buluştan elde edilecek faydayı tamamen ortadan kaldırabilmektedir. Öte yandan başvuru süreci tamamlanıp belge alınmadan yatırım yapıldığında, sonradan belge alınsa dahi geriye dönük bir iade yapılmamakta ve belgenin alındığı tarihten itibaren muafiyet işletilmektedir. Patent verilmesindeki süreçlerin uzunluğu ve girişimin hemen yapılmasındaki fayda göz önüne alındığında söz konusu düzenlemelerin yerinde olmadığı söylenebilir. Kaldı ki 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’na göre patente sağlanan koruma, patent başvurusunun Bülten’de yayımlandığı tarihten itibaren başlar. (m. 97/4) Patent koruması başlamış ve patentten doğan haklar üçüncü kişilere karşı ileri sürülebilir nitelikte olmasına rağmen, vergi anlamında patent haklarından faydalanamayacak olmak, iki mevzuat arasında bir çelişki olarak da yorumlanabilir. Kanaatimizce, patent başvurusu yapılması istisnadan faydalanabilmek için yeterli kabul edilmelidir. Salt başvuru yapılmasının istisna için yeterli kabul edilmesi durumunda bunun kötüye kullanılabileceği söylenebilir. Ancak bu noktada yerinde olan uygulamanın vergi istisnasını belgeye bağlamak olmadığı, farklı cezai yaptırımlar öngörülebileceği, böylece gerçek girişimcilerin korunabileceği değerlendirilmelidir.
Bu konuda önemli diğer bir husus, söz konusu istisnanın vergi kesintisi suretiyle alınan vergileri kapsamamasıdır. Her ne kadar vergi kesintisinin %50 olarak uygulanacağı belirtilmişse de söz konusu düzenleme ile istisnanın kapsamının daraltıldığı görülmektedir. Öte yandan kazanç ve iradı kesinti yoluyla vergilenen ve beyanname vermesi gerekmeyen mükellefler için indirimli vergi kesintisi en fazla 5 yıl süre ile uygulanmaktadır. Bu yönde bir süre sınırıyla da istisnanın kapsamı daraltılmıştır.
Bu madde kapsamında vergi istinasından faydalanılması durumunda ayrıca 26/6/2001 tarihli ve 4691 sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu kapsamında yer alan istisnadan yararlanılamayacaktır. Bu düzenlemenin de eleştiriye açık olduğu görülmektedir. Zira 4691 sayılı Kanun’na göre, yönetici şirketlerin bu Kanun uygulaması kapsamında elde ettikleri kazançlar ile bölgede faaliyet gösteren gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerinin, münhasıran bu bölgedeki yazılım, tasarım ve AR-GE faaliyetlerinden elde ettikleri kazançları 31/12/2028 tarihine kadar gelir ve kurumlar vergisinden müstesnadır. (Geçici m. 2) Her iki Kanun, birbirini tamamlayıcı mahiyettedir[1]. Birbirini tamamlayan bu vergi istisnalarından aynı anda faydalanılmasına imkân getirilmelidir[2].
4691 sayılı Kanun’a göre vergi avantajından faydalanabilmek için kural olarak kazancın münhasıran bu teknoloji geliştirme bölgesindeki yazılım, tasarım ve AR-GE faaliyetinden elde edilmiş olması gerektiği görülmektedir. Bu husus da ayrıca eleştiriye açıktır. Zira faaliyetin bu alanda yürütülmesi yani kişilerin fiilen işe gelmeleri beklenmektedir. Bunun işin niteliğe uygun düşmediği ortadadır. Amaç, gelişimin sağlanması için vergi avantajı yaratılması olmalıdır. Buluşun ortaya çıkarılabilmesi için işin fiilen nerede yapıldığının bir önemi yoktur. Klasik anlamda bir mesai kavramı içerisinde değerlendirme yapılması günümüz çalışma şartlarına uygun olmamıştır. Nitekim yaşanan pandemi de klasik çalışma seçenekleri dışında bilginin üretilebileceğini göstermiştir. Uygulamayı zorlaştıran bu tür düzenlemelerin, kendinden beklenen işlevi ortadan kaldırdığı veya önemli ölçüde azalttığı kabul edilmelidir. Daha kolaylaştırıcı ve kapsayıcı düzenlemeler yapılmasına ihtiyaç duyulmaktadır.
Ekonomik gelişmenin sağlanabilmesi ancak teknolojideki gelişme ve yatırımlarla mümkündür. Asıl amacın vergi almak olmadığı; teknolojik, sosyal, kültürel gelişmenin ve toplumsal ilerlemenin sağlanması olduğu kabul edilmelidir. Bu amacın sağlanması, girişimcilerin ve buluşçuların önündeki ekonomik engellerin kaldırılmasıyla mümkündür. Bu ise geniş vergi istisnalarının tanınmasıyla mümkün olabilecektir. Girişimciler ve devlet, yatırım yapmanın getirdiği ekonomik riskleri bölüşmelidir. Kısa vadede vergi alma hakkından vazgeçilerek uzun vadede işsizlik azaltılabilir, ekonomik gelişme ve kalkınmaya katkı sağlanabilir. Bu nedenle ve kanaatimizce vergi istisnaları ön görülmeli ancak istisnaların istisnaları en aza indirilmeli, hatta kaldırılmalıdır. Fikri ve sınai haklar gerek kültürel gerekse ekonomik boyutuyla klasik alanların dışındadır. Bu kendine özgü alanın vergi hukuku anlamında yeniden düzenlenmesi, sekizinci gelir türü olarak ayrıca ele alınması ve niteliğine uygun vergilendirme sisteminin bir bütün olarak oluşturulması isabetli olabilecektir.
Av. Arb. Gökhan ERGÜL
Marka Vekili
_____________________________________________________________________________________________________________________________________
1) GÖKER, Cenker; Patent Box Rejimi ve Türkiye Uygulaması, Banka ve Ticaret Hukuku Dergisi 2018, C.XXXV, S. 1, s. 5
2) GÖK, Musa / BALABAN Özge; Türkiye’de Yenilik ve Ar-Ge Faaliyetlerinin Desteklenmesinde Vergi Politikasının Rolü, Vergi Sorunları Dergisi, Ocak 2018, S. 352, s. 58
3) TOSUNOĞLU, Şebnem; “Ar-Ge ve İnovasyonda Vergi Teşvikleri: Oecd Ülkeleri Yaklaşımları”, 2016, s. 3 (Erişim https://barcelona2016.econworld.org/papers/Tosunoglu_Tax.pdf) ; ORKUNOĞLU ŞAHİN, Işıl Fulya / YERELİ, Ahmet Burçin; “Seçilmiş AB Ülkelerinde ve Türkiye’de Patent Gelirlerine İlişkin Vergileme “Patent Box” Rejimi, Sosyoekonomi Dergisi, 2016, C. 24, S. 29, s. 184 (Erişim; https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/227823)
4) AYKIK, Hasan; Ticarileşmiş Sınai Mülkiyet Haklarından Elde Edilen Kazançlar İçin Yeni Vergisel Teşvik: “Patent Box” Rejimi, s. 3 (Erişim https://vergidosyasi.com/2017/01/01/ticarilesmis-sinai-mulkiyet-haklarindan-elde-edilen-kazanclar-icin-yeni-vergisel-tesvik-patent-box-rejimi/)
5) 2010 yılında bu uygulamadan vazgeçilmiş ve 2015 yılında yeni bir vergi uygulamasına geçilmiştir. Gelinen noktada Kurumlar vergisi 12,5 iken, patent box sistemi kapsamında kalan gelirler için 6,25 (Erişim: https://taxfoundation.org/patent-box-regimes-in-europe-2020/)
6) https://taxfoundation.org/patent-box-regimes-in-europe-2020/
7) https://www.oecd.org/ctp/beps-action-5-agreement-on-modified-nexus-approach-for-ip-regimes.pdf
8) Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi m. 14 ile 5520 sayılı Kanununa Geçici 13. Maddenin eklenmesi planlanmaktadır. https://www2.tbmm.gov.tr/d27/2/2-3519.pdf
9) Göker, s. 11
10) Göker, s. 13
Kaynak: GOssIP Dergi – Makale