FB harflerini gördüğümüz ya da duyduğumuz an aklımıza büyük spor kulüplerinden biri olan Fenerbahçe Spor Kulübünün kısaltmasının gelmesi gayet doğaldır. Peki ya FACEBOOK aklınıza gelir mi? 2019 yılı Kasım ayında, Türk Patent ve Marka Kurumuna FB markası için bir başvuru yapıldı. Başvuru sahibinin FACEBOOK, INC. olması ise konuyu ilginç kılmakta.
1907 yılında kurulup Türk futbolunda önemli bir yere sahip olan, tüm dünya çapında ve Türkiye’de milyonlarca taraftarı bulunan Fenerbahçe Spor Kulübünün “FENERBAHÇE” markası ile özdeşleşen “FB” kısaltması ve “FENER” gibi tescilli markaları; 7’den 70’e herkes tarafından bilinmekte. FACEBOOK, INC. ise marka değeri bakımından dünyanın en değerli 10 şirketinden biri. 2020 yılı için bu değer, yaklaşık 80 milyar dolar. Her iki ismin de tanınırlığının ve bilinirliğinin yüksek olduğu kesin fakat FB kısaltmasının ülkemizde Fenerbahçe Spor Kulübünü çağrıştırdığı açık bir biçimde biliniyor. İnternet arama motorlarında, marka başvurusunun sahibine ait sosyal medya platformunda ve diğer birçok sosyal ağda; FB kısaltması ile yapılan aramaların sonucu, Fenerbahçe Spor Kulübü olarak karşımıza çıkıyor.
Böylesi iyi bilinen ve tanınmış bir markanın ve kendisi ile özdeş kısaltmalarının başka firma ya da şahıslar tarafından kullanılmasının ise haksız kazanç sağlayacağı ve tüketici tarafından iltibasa yol açacağı kesin. FB kısaltmasının marka başvurusuna konu edilmesi sonrasında Fenerbahçe, tüm bu bilinirlik unsurlarını gerekçe göstererek başvuruya itiraz etti. Facebook’a karşı, Fenerbahçe’yi temsilen Grup Ofis Marka Patent tarafından yapılan bu itirazda Kurum’a; FB kısaltmasının ülkesel bağlamda Fenerbahçe’ye has özellikler taşıdığı ifade edildi.Haklı gerekçeler ile yapılan itiraz; Türk Patent ve Marka Kurumu Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu tarafından, FB markasının FENERBAHÇE markası ile ilişkilendirileceği kanaatiyle kabul edildi. FACEBOOK, INC. tarafından yapılan başvurunun reddine karar verildi. İtiraz sonrası çıkan bu kararda, “başvuru ile tescili talep edilen FB harflerinin, söz konusu markalara ayırt edici nitelik kazandıran asli unsur olduğu; bu nedenle markalar arasında karıştırılma ihtimalinin bulunduğu” açık olarak belirtildi.
Görüldüğü üzere bir markanın belirli bölgede ayırt edicilik ve tanınırlık kazanması, bu markanın diğer özdeşlerinin tescilinde yine kendisine öncelik sağlıyor. Yazımıza konu olan her iki marka da bilinirlik bakımından geniş kitlelere hitap ediyor olsa bile verilen bu karar, tescilin ülkeselliği bağlamında ülkemizdeki tanınmışlık kavramını ve marka-sahip ilişkisini gösteren güzel bir örnek olarak karşımıza çıkıyor.